Kunuri Muharebeleri
Bu muharebe oyalama, çemberi yarma, kurtulma ve imha muharebesidir. Bu muharebe de Türk Tugayı Birleşmiş Milletler askerlerinin kuşatılmasını önlemiştir. Pusan Limanına inen askerler kamyonlarla istasyonlara buradan da trenlerle Taegu'ya sevk edilmişlerdir.Türk Tugayı yirmi gün Teagu'da kaldıktan sonra Mac Arthur karargahından tugaylarına gelen bir emirle Türk Tugayı'nın Sekizinci Amerikan Ordusu Komutanlığına bağlandığı Seul'un Munsan bölgesinin emniyeti ve düşman birliklerini arama görevi ile 10 Kasım 1950’de kuzeye hareket edileceği tugayın 25. Amerikan Tugay Komutanlığı emrine gireceği bildirilmiştir.Tugay 10 Kasım 1950 sabahı Teagu’dan harekete başlayarak Teajon-Chochiwon-Suwon-Seoul karayolu ile hareket ederek Chongdan bölgesine nakledilmişlerdir.Tugay burada 25. Amerikan Tümeni'nin emrine girmiştir.25. Tümen Komutanlığı'nın emri ile tugay İmjin nehriyle Kaesong'dan kuzeye giden bölgeyi taramak ve buradaki çetelere karşı önlem almakla görevlendirilmiştir.19 Kasım'a kadar bu çetelerin faaliyetlerine engel olmaya çalışan tugay bu sırada yakalanan çete üyelerini Amerikalılara teslim etmiştir. Dokuzuncu Amerikan Kolordusu ise Sekizinci Ordu'nun yakında yapacağı genel taarruza hazırlanmaktadır. Bundan dolayı tümen Pyongyang'a 48 kilometre uzaklıktaki Sucnchon Bölgesinde toplanmaya başlamıştır. Tugay, 20 Kasım 1950’de Chongdan’dan, Pyongyang’ın 75 kilometre kuzeyindeki Kunuri bölgesine gitmek için yola çıkmıştır.Tugay'ın motorlu birlikleri 23 Kasım’da, yaya birlikler ise 24–25–26 Kasım'da Kunuri'ye varmışlardır. 25–26 Kasım gecesi Çin orduları sınırı geçerek saldırmışlar ve Türk Tugayı kuşatılmıştır. Tugay taktik bütünlüğünü kaybetmiş ve pek çok zayiat vermiştir ancak Mehmetçikler kuşatıldıkları çemberi yarmayı ve kurtulmayı başarmışlardır. 26–30 Kasım arasındaki muharebelere Türk Tugayı “Kunuri Muharebesi” adını vermiştir. Bu muharebenin içinde Wawon Muharebesi- 28 Kasım 1950, Simnim-ni Muharebesi- 28–29 Kasım 1950, Kaechon Muharebesi ve 29/30 Kasım 1950 muharebeleri de bulunmaktadır. Türk Tugayı 28 ve 29 Kasım’da Wavon, Simnim-ni, ve Keachon Muharebeleri ile Çinlileri iki gün oyalamış ve Birleşmiş Milletler ’in sağ kanadını oluşturan Güney Kore Kolordu cephesinin yarılmasıyla oluşan boşluğu doldurmakla görevlendirilen Türk Ordusu’nun bu muharebeleri 25 Kasım'da başlayıp 1 Aralık gününe kadar devam eden Kore’de yaşanan en çetin muharebelerden biri olmuştur.
Türk Tugayı bu muharebelerde sayıca kendinden kat kat üstün Çin tümenini bozguna uğratmıştı. Ellerinde cephane kalmayan ve düşman tarafından çevrildiğinden ikmal yapamayan Türk Tugayı eksi 15-20 derecede ellerinde süngülerle çarpışarak dönüş yolunu açmışlardır. Türk Tugayı Çin kuvvetlerini oyalayarak Amerikan kuvvetlerini yok olmaktan kurtarmıştır. Türk ve Dünya basını günlerce kahraman Mehmetçiklerimizin bu zaferinden söz etmişlerdir. İlk kafile olarak Kore'ye katılan Türk askerlerinin en çetin muharebesi olan Kunuri'de savaşan Gazi Mustafa Ali AlparslanKunuri Savaşı'nı ve Amerikan kuvvetlerini yok olmaktan nasıl kurtardıklarını ise şöyle anlatmaktadır: " Pusan dışındaki çadırlı karargâha yerleştik orada yirmi gün kaldık ve kuzeye hareket ettik. Kaesong şehrine oradan da Tegu' ya geldik. Burada biraz kaldık daha sonra 9. kolordunun ihtiyatı olarak Kunuri Savaşı’na katıldık. Ben takım çavuşuydum. Sağa sola mevzi aldık. Bir gece yanımızdan Çin askerleri geçiyordu, onların keşif kolları bizim içimizden geçiyormuş. Biz bu askerlerin kim olduğunu sorduğumuzda, bize onların Kore alayından, bize yardımcı olacak askerler olduğunu söylüyorlardı. Sonradan öğrendik ki Çin keşif koluymuş onlar. Kunuri’de düşman keşif kolları etrafımızı sardığı için bir tepeye tırmandık. Yeri geldi arkadaşlarımın çantalarını taşıdım, muharebeler bizi çok yorgun düşürüyordu. Tepede işittik ki bizim keşif kolumuz düşman karargâhına varmış, orayı bizim karargâhımız sanmışlar. Birçoğu esir düştü. Biz tekrar dağı sardık ancak sonra bize çekil emri verildi. Geri çekildik ve bir dağın başına çıktık Simnim-ni kasabasının üstünde mevzilendik. Tam mevzilere yerleşmeden gördüm ki yoldan Çinli askerler geçiyor; bizi takip ediyorlardı. Ateş ettik ama nereye gideceğimizi bilemedik. Önümüzde köy vardı. Mevziiye girdik, bende makineli tabanca vardı. Arkadaşlar köye indiler, ben de orda düşman var diye gitmek istemedim. Oradan çıkabilmem için düşmanın yanından geçmem gerekiyordu ama ya düşman ölmediyse, dedim. Sağa döndüm ve komutanım Naci Gökçe'ye sordum: -Şu karşı tepede ikinci bölük var, bilginiz var mı? -Evet var, dedi. -Benim bölükten on beş-yirmi kişi çavuşum bizi kurtar dediler şu karşıda ikinci bölük var oraya gidelim beni takip edin, dedim. Aşağıya atladım, ikinci bölüğe koştuk ve ikinci bölüğün olduğu tepeye vardık. -Ateş etmeyin biziz, dedik. Yoksa düşman sanıp ateş ederlerdi.
Onların mevzilerinde biz de başladık ateşe. Bölük komutanına haber vermek için yukarı doğru çıktım, ama bir de baktım ki ikinci bölük komutanı yaralanmış, tekrar mevziiye döndüm; ancak kurşunlar arkamızdan geliyordu. Meğer ağaçların başına çıkmışlar, oradan ateş ediyorlar bize. Çekilme emri verildi. Evvela yaralılar sonra diğerleri çekilecek, dediler. Düşman bizi çembere almıştı, biz orada yalnız kalmıştık. Yaralılarımızı bile alamadık. Akşam bir de baktık ki bizim ayrıldığımız tepeden bize ateş ediyorlar. Bir dere vardı, kurtulmak için karşıya geçmemiz lazımdı. Benden önce dereye atlayanlar vurulup ölüyordu, makineli silahlarla ateş ediyordu düşman. Ben de makineli tüfek sesi kesilince koştum. Onlar cephanesini yenilerken karşıya geçtim. Simnim-ni kasabasında sağ kalanlarla beraber toplandık. Herkes oradaydı, kamyonlara bindik, üç kilometre gitmeden araçlardan indik çünkü ateş altına alınmıştık. Ateş sahasının en tehlikesiz yeri olan köprü altı vardı. Ben de o köprünün altından gittim. Orada toplanan Türk birlikleri ateş yüzünden ikiye ayrılmıştı; benim bulunduğum birlik sola, diğer birlik sağa ayrıldı. Sağa ayrılan birlik Amerikan ikinci tümenini de kurtardı. İkinci tümen gitmeseydi tamamı imha olacaktı. Kunuri cehennem gibiydi. Biz tam kurtulduk, derken düşman sarıyordu bizi, biz kurtulduk derken tekrar sarılıyorduk. Ama sağ salim ülkeme döndüm. Orada bulunduğum için de çok gururluyum." Türk askerinin haritada iki çapraz çizgile kapatılıp imha olmuştur gözüyle bakılırken süngülerle boğaz boğaza çarpışarak Kunuri Muharebeleri'nde üstün başarı gösterdikleri nazar-ı dikkatten kaçmamıştır ve bu başarılarıyla Sekizinci Ordu’nun imhasını önlemişlerdir. Cephede yaşanan kanlı çatışmalarla ilgili Gazi Topçu Er Hasan Gökdağ: “Kunuri’ye ilk kafilenin takviye kuvveti olarak ilk kafilenin gidişinden 45 gün sonra gemilerle İskenderun’dan Kore’ye hareket ettik. Kunuri’de ilk kafile çok zayiat vermişti. Biz takviye olarak gittik. Kunuri cephesinde topçu taburunun yanında makineli tüfek verdiler. Çok sert muharebe yaşadık, hava çok soğuktu; yağmurda, soğukta gece ilerliyor, gündüz çarpışıyorduk. Sürekli yer değiştiriyorduk. Keşif kollarımız çok zayiat veriyordu, beş kişi gidip bir kişi dönen keşif kollarımız da olmuştu. Keşif kollarımız mayından dolayı çok şehit verdi. Hiç unutmam 23 Nisan 1950 tarihinde keşfe çıkan birliğimiz baskına uğradı ve gidenlerden sadece biri geri döndü. Diğerleri şehit düştü. Savaşta keşif kolu çok önemlidir; çünkü keşifçilerin söylediklerine göre düşmana topçular ve makineli tüfek başındakiler ateş açardı. Cephede iki-üç günde bir yer değiştiriyorduk. Sürekli düşman hattında havan ateşine maruz kalıyorduk. Cephede bize düşen çatışmalara girdikten sonra cephe gerisine istirahata gidiyorduk. Bir sene Kore’de kaldıktan sonra Pusan'dan gemilere bindik ve İzmir’e indik. Savaşa katıldığımda evli ve iki çocuk babasıydım. Kore Savaşı’nda bulunduğum süre içerisinde ailemle hiç haberleşemedim. Memleketime varınca halk beni alkışlarla, silah atarak karşıladı. Çok mutlu oldum.” demiştir. Yine Kunuri Cephesinde savaşan Gazi Mehmet Karakuş bu muharebede yaşananlarla ilgili şunları söylemiştir: "Birleşmiş Milletler Çinlileri denize dökeceğiz diye savaşa başladılar. Ancak Çin ordularının sayısı oldukça fazlaydı. Kunuri Muharebeleri'nde hep tepeleri ele geçirme ve teperlerin elden çıkması durumu vardı. Tepeleri bir gün biz alıyorduk bir gün Kuzey Koreliler... Bu muharebeler sırasında yara aldım ve beni Tokyo’ya gönderdiler. Tedavim tamamlandı ve Seul’a döndüm. Orda tekrar yara aldım ve ülkeme geri döndüm. Ailem benim öldüğümü sanıyormuş. Herhalde benden önce ülkeye dönen kafileden yaralandığımı duydular. Haber almayınca da öldüğümü düşünmüşler. Ben köyüme döndüğümde önce inanamadılar beni gördüklerine, sonra ailemde bir bayram sevinci oluştu hem çok şaşırmışlar hem de çok sevinmişlerdi." Bunların sonucunda ise Dünya Kore Savaşı'ndaki Kunuri Muharebeleri'nde görev alan Türk askerlerinin gösterdikleri üstün başarılardan büyük bir övgü ile söz etmiştir.Öyle ki gazete ve haberlerde en iyi savaşan birlik kıyaslaması yapılırken, Türkler başarı kıstası olarak değerlendirilmişlerdir.
Kumyang-ni Muharebeleri
23 Ocak 1951'de Amerikan 25. Tümeni’nden gelen bir emirle Türk ordusu tekrar savaş alanına gönderilmiştir. Burada yapılan muharebeler ise Kumyang-ni Muharebeleri adını almış ve bu muharebe Türk Tugayı'nın Kore’deki en önemli taarruzu olmuştur. Sekizinci Ordu komutanı General Ridgyway düşmanı yıpratmak ve inisiyatifi ele geçirmek için taarruz planları yapmaktadır. İçinde Türk Tugayı'nın da bulunduğu bu muharebelerde ise Türk
Tugayı'na Songjonni, Osan-ni hattında kuzeye yıpratıcı taarruz yapması uygun görülmüştür. Hedef ise Kumyang-ni kasabasını ele geçirmektir. 156 rakımlı tepeyi alma girişimleri sırasında Çinli bir askerden Kunuri bölgesinde şehit edilen bir Türk çavuşa ait not defteri ortaya çıkmıştır. Bu da Türk ordusunun savaş azmini bir kat daha arttırmıştır. Çünkü şehitlerin kanı yerde kalmayacaktır. Türk ordusu 1734 Çin askerini süngü ile etkisiz hale getirmiştir. 48Bu muharebe Kore Savaşı’nın kaderini belirlemiştir. Çinliler yürüttükleri saldırı da ilk kez yenilgiye uğramıştır. Türk Tugayı Kumyang-ni de büyük bir başarı kazanmıştır. Amerikan Sekizinci Ordu Komutanı’nın teklifi ve ABD başkanının onayı ile Türk Tugayı'na “Mümtaz Birlik Nişanı” verilmiştir. Birleşmiş Milletler Kuvvetleri'nin başlattıkları yıpratıcı taarruzları üç ay boyunca sürdürmüştür. Askerler altı aydır cephede olduklarından oldukça yorgun ve bitap düşmüşlerdir. İki tarafın savunma hatları birbirine çok yakındır. Birleşmiş Milletler iki savunma hattı arasındaki alanı muharebe ileri karakolları ile tutarak keşif üssü haline getirmiştir. Ancak savunma mevzileri birbirine çok yakın olduğundan mevzilerdeki hareket düşman tarafından görülebilmektedir. Özellikle 1052 rakımlı Kum Kale de düşman mevziisi ile arada 25 metre mesafe bulunmaktadır. Bu tepenin bir tarafı Çinlilerin bir tarafı Türklerin elindedir.49 Ancak düşman bu tepeden kolay kolay vazgeçmemiş ve bir taarruz planladıkları haberi alınmıştır. Bu sebepten 5 Haziran 1952'de Tugay Komutanı ve Tugay Komutanı Yardımcısı Albay Nuri Pamir mevzileri teftişe gitmiştir. Albay Nuri Pamir Kum Kale'yi teftişi sırasında düşman tarafından atılan havan mermisi parçasının isabet etmesi ile şehit olmuştur. 50 İkinci kafileden Gazi Süleyman Bozyer51 bu cephede yaşananlarla ilgili: "Düşman hattı ile bizim aramızdaki hat arasındaki alanda ileri karakollar vardı. Kum Kale isimli tepeye gittik tepede kar vardı ama çatışma o kadar şiddetliydi ki sabaha kadar oradaki karlar erimişti. Tepe yine el değiştirmişti. Bir ay cephe gerisinde istirahatta kaldıktan sonra tekrar cepheye döndük. Cephede düşman da biz de mevzilerden dışarı kafamızı çıkaramıyorduk. İki tarafın da savunma hatları birbirine çok yakındı. Düşmanın konuşmalarını duyabiliyorduk, o kadar yakındık. Mevzilerdeki görüşü sağlayan delikleri geceleri kapatıyorduk. Bizim albayımız Nuri Pamir vardı. O Kum Kale’de şehit oldu. Başına bir havan mermisi parçası isabet etmişti. Altıncı bölüğün yüzbaşısı da orada şehit oldu, çok kanlı bir tepeydi." demiştir.
Vegas-Karson ve Elko Muharebeleri
Komünist Çin ve Birleşmiş Milletler Keasong Kasabası'nda mütareke görüşmelerinin yapılmasına karar verdi. Ancak Çinliler ve Kuzey Koreliler bu görüşmelerde ellerini kuvvetlendirmek için mayıs ayında son bir saldırı başlatmışlardı. Bu sırada Kore’de Üçüncü Türk Tugayı bulunuyordu ve bu muharebeler Üçüncü Türk Tugayı’nın en zorlu muharebeleri olmuştur. Türk birlikleri asıl savunma mevzilerini ve bu bölgede bulunan Amerikalıların kendi isimlerini verdikleri muharebe ileri karakollarını devralmışlardır ki bunlar; Küçük Vegas, Büyük Vegas, Doğu Berlin, Batı Berlin, Eva, Elko, ve Karson’dur. Esir ifadeleri ve telsiz konuşmalarından anlaşıldığına göre düşman taarruzu Türk Tugayı mevzileri istikametine yöneltecekti. 28 Mayıs 1953 akşamı düşman orduları Vegas isimli karakolu sis perdesi altına almışlardır. Muharebe boyunca bu gibi taktiklerle karşılaşıldığından düşmanın sis perdesi arkasından harekete geçeceği biliniyordu ve hemen sis perdesinin gerisi ateşe alındı ancak düşman buna rağmen taarruza kalktı. Düşman sel gibi devamlı takviye alarak ilerliyordu işte burada Türk askerleri üstün savaş yetenekleri süngü hücumları ile ağır kayıplar verseler dahi kendilerine verilen ne olursa olsun geri çekilmek yok emrine sonuna kadar itaat etmiş ve cesaretle savaşmıştır. Gazi Kemal Gök Vegas Muharebeleri ile ilgili anılarını şu şekilde dile getirdi: "Pusan şehrine indik. Vegas İleri Muharebe Karakol Cephesi'ne gönderdiler bizi, çok kanlı çatışmalar oldu burada. Bir sabah, bu son cephemiz dayanın, dedi komutanımız. Biz de onun emirlerine uyduk. Vegas muharebe ileri karakolunda düşmanla aramızda bir tepe vardı buralardaki birlikler sürekli yer değiştiriyordu. Düşman sabah taarruza kalktı geri püskürttük tekrar taarruza kalktı. Şöyle karşıya doğru bir bakayım, dedim; etraf sislenmiş, her yer sis... Düşmanı göremiyoruz, görüşümüz kapandı. Düşman taarruza kalktı, biz de yemek yiyecektik. Ne yemek yiyebildik ne su içebildik. Düşman tarafında sis olduğundan biz onları göremiyoruz ama onlar bizi görebiliyordu. Vegas'ı almamız gerekiyordu ama Çinliler çok kalabalıktı.Sisin arkasından geldikçe geliyorlardı, biz ateş açıyorduk, ölüyorlardı, ölenlerin yerine yenileri taarruza kalkıyordu. Düşman bizim kat kat üstümüzde bir sayıdaydı. Ben makineli tüfek kullanıyordum. Birçoğumuzun cephanesi bitti. Komutanımıza: ‘Cephanemiz bitti!’ dedik. Komutanımız: ‘Cephaneniz bittiyse süngünüz de mi yok? Süngü takın, bu son cephe. Bunu vermemeliyiz, savaşın kaderi buna bağlı!’ dedi. Bu sefer boğaz boğaza süngü savaşına girdik. Allah’ın izniyle görevimizi tamamladık geri çekil emri geldi cephe gerisine çekildik." Barış görüşmeleri devam ederken iki tarafın askerleri de savaşın verdiği ezici yorgunluğa teslim olmaya başlamıştı. Düşman askerleri gruplar halinde teslim olmaya başlamışlardı: Çünkü açlığa dayanamıyorlardı. Bir diğer Gazi Halil İbrahim Emekli ise bu husus ile ilgili şunları söylemiştir: "Vegas Muharebeleri sırasında ben telsiz ve telefondan sorumluydum. Ben mevzideydim savaşta taarruz halinde değildim. Mevzideyken altı Çinli asker teslim oldu onları karargâha götürdük, karınları açtı çorba içirdik karınlarını doyurduk ve sonra esir kampına teslim ettik. Üç ay cephede üç ay istirahatta kaldık. " Tugayımıza hep iki alaylık savunma mevzileri verilmiştir.Görüldüğü üzere düşmanın asıl hedefi Birleşmiş Milletler'in moral kaynağı olan Türkleri etkisiz hale getirmekti. Çünkü her nereye gitseler onları hezimete uğratan yine Türkler oluyordu. On altı saat aralıksız süren boğuşmalardan sonra Büyük Vegas dokuz kez el değiştirmişti. Ancak sonunda Vegas Mehmetçiğin elindeydi. Düşman tüm çabalarına rağmen Küçük Vegas ve Elko’ya girememişti.İstihkâm bölük Komutanı Yüzbaşı Şinasi Sükan’ın emriyle Elko ve Karsan’da bulunan düşmana hücum edilmiş ve düşman geri püskürtülmüştür. Vegas Muharebeleri sonrasında Türk Tugayı ikisi subay, üçü astsubay olmak üzere 151 askerini şehit vermiştir. Mehmetçiklerimiz tüm dünyada yankı bulan başarılara imza atmış ve Kore’de savaşın gidişatını tam dört kez değiştirmişlerdir. Vegas’tan sonra ise Türk Tugayı ikinci kez üstün birlik madalyası ile onurlandırılmıştır.
Türk Tugayı'nın bu başarısı Panmunjom’da ateşkes antlaşmasının imzalanmasında büyük rol oynamıştır. Gazi Hüseyin Akar bir imzalandı bir imzalanmadı denilen ateşkes antlaşması ve Vegas Muharebelerinde yaşadıkları ile ilgili şunları dile getirmiştir: "Pusan Limanı'na indikten sonra bambaşka manzarayla karşılaştık. O sıralarda Vegas Muharebeleri vardı. Vegas Muharebeleri çok çetin geçiyordu düşmanla aramızda 100 metre mesafe vardı yaklaşıyorduk, sonra geri çekiliyorduk. 125 rakımlı tepede keşif kolundaydık, düşman sabaha kadar bizi havan ateşine tuttu. Çok yakın mevzilerde savaştığımızdan ölüm kaçınılmaz gibiydi. Sağ geleceğimiz hiç aklımıza gelmiyordu. Birinci ve ikinci tabur olduğu gibi orada şehit düşmüş bir tek bizim tabur üçüncü taburdu biz o kadar zayiat vermedik. Vegasta iken çekilme emri geldi. Araçlara bindik, sabah olmak üzereydi. Yoldayken bir emir daha geldi; geri dönüyoruz, diye. Hava kararmadan biz yine cephelere yerleştik. Sonradan öğrendik ki müzakere oluyor diye geri çekilmişiz, anlaşmaya varılamayınca geri dönmüşüz. Barış imzalandıktan sonra bir ay cephe gerisinde kaldık, hemen dönmedik. Bir ay sonunda ise İnchon Limanı'ndan gemiye bindik ve İzmir’e indik."
EmoticonEmoticon